
ÖZET
Bu çalışma kapsamında öncelikle geçersizlik kavramı incelenmiştir. Geçersizlik kavramı ile beraber tasfiye ilişkisi başka bir ifadeyle iade borcu kavramı konumuza dahil olmaktadır. Bu incelemenin ardından taşınmaz satış sözleşmesi kapsamında karşılaşılan geçersizlik halleri ve bunlara bağlanan sonuçlar değerlendirilmiştir. Son olarak taşınmaz satış sözleşmesinin geçersiz olması durumunda Yargıtay’ın bedel iadesi bağlamında geliştirdiği “denkleştirici adalet ilkesi”ne değinilmiştir.
Anahtar Kelimeler: iade borcu, taşınmaz satış sözleşmesi, sebepsiz zenginleşme, tasfiye ilişkisi.
ABSTRACT
In this study, first of all, the concept of invalidity was examined. Together with the concept of invalidity, the liquidation relationship, in other words, the concept of return debt is included in our subject. After this examination, the invalidity situations encountered within the scope of the real estate sales contract and the results related to them were evaluated. Finally, in case the immovable sales contract is invalid, the "principle of equalizing justice" developed by the Court of Cassation in the context of reimbursement has been mentioned.
Keywords: return debt, real estate sales contract, unjust enrichment, liquidation relationship.
I
İÇİNDEKİLER
ÖZET ........................................................................................................................................... I ABSTRACT ................................................................................................................................I İÇİNDEKİLER.......................................................................................................................... II KISALTMALAR ..................................................................................................................... III
- GİRİŞ...................................................................................................................................... 1
- GEÇERSİZLİK KAVRAMI..................................................................................................1
2.1. Genel Olarak.................................................................................................................... 1 2.2. Geçersizlik Türleri........................................................................................................... 3 2.3. Geçersizlik Sonucu İfa Edilmiş Edimler İçin İade Borcu ............................................... 5
- TAŞINMAZ SATIM SÖZLEŞMESİ..................................................................................... 8
- TAŞINMAZ SATIM SÖZLEŞMESİNDE GEÇERSİZLİK.................................................. 9 4.1. Genel Olarak.................................................................................................................... 9 4.2. Geçersiz Taşınmaz Satım Sözleşmesinde İade Borcu................................................... 10 4.2.1. Genel Olarak........................................................................................................... 10 4.2.2. İade Borcunda Denkleştirici Adalet İlkesinin Uygulanması .................................. 11 4.3. İade Borcunun Hakkın Kötüye Kullanılması Yasağı Kapsamına Girmesi ................... 13
- SONUÇ ................................................................................................................................ 14
KAYNAKÇA ........................................................................................................................... 15
II
KISALTMALAR
a.g.e. : adı geçen eser
a.g.m. : adı geçen makale
BATİDER : Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi
Bkz. : Bakınız
C. : Cilt
dn. : dipnot
E. : Esas
FSEK : 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu
H.D. : Hukuk Dairesi
HMK : 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
İBK : İçtihadı Birleştirme Kararı
İİK : İcra ve İflas Kanunu
İÜHFM : İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası K. : Karar
m. : Madde
No : Numara
s. : Sayfa
TBK : 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu
TDK : Türk Dil Kurumu
TMK : 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu
TTK : 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu
vb. : Ve benzeri
vd. : Ve devamı
Y. : Yıl
Yarg. : Yargıtay
YCGK : Yargıtay Ceza Genel Kurulu
YHGK : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
III
- GİRİŞ
Taşınmaz satış sözleşmesi ile alıcının ödeyeceği bedel karşılığında, satıcının taşınmaz mülkiyetini devretmesi amaçlanmaktadır. Taşınmaz satış sözleşmesinin geçersiz olmasına rağmen edimlerin ifa edilmiş olması söz konusu olabilir. Böyle bir durumda iade borcu kapsamında ifa edilmiş edimlerin iadesi gündeme gelecektir. İade borcu ile tarafların durumunun eski hale getirilmesi amaçlanmaktadır. Ancak iade borcunun hukuki dayanağının ne olacağı konusunda doktrinde ve uygulamada ciddi tartışmalar söz konusudur. İade talebine ilişkin iki temel görüş bulunmaktadır. Bir görüşe göre iade talebi nisbi nitelikteyken, diğer görüşe göre ayni niteliktedir. Ancak bu görüşler kendi içlerinde de farklılaşmakta ve oldukça çeşitli uygulamalar ile karşılaşılmaktadır. İade talebine ilişkin tartışmalar teorik olmanın ötesine geçmekte ve pratikte ciddi sonuçlar doğurmaktadır. Klasik görüşlerin adalet duygusunu zedelediğini düşünen bazı yazarlar modern görüşler ortaya atmış ve zaman içinde bu görüşler uygulamada etkin hale gelmiştir. Öncelikle geçersizlik kavramı ve taşınmaz satış sözleşmesi incelenecek, ondan sonra taşınmaz satış sözleşmesi kapsamındaki geçersizlik bağlamında iade borcu incelenecektir.
- GEÇERSİZLİK KAVRAMI
2.1. Genel Olarak
Medeni hukukun en temel kavramlarından biri hukuki işlem kavramıdır. Hukuki işlem kavramı kısaca hukuki sonuç doğurmaya yönelmiş irade beyanı olarak tarif edilmektedir1. Hukuki işlemler ile beraber bireyler, toplumun diğer bireyleriyle hukuki ilişki kurma imkanına kavuşur. Hukuki işlem kavramı ile beraber sözleşme veya vasiyetname gibi hayatımızda yeri olan pekçok hukuki ilişki, hukuki çerçeve kazanmaktadır.
Bir hukuki işlemin geçerliliği kanun tarafından öngörülmüş bazı unsurların varlığına bağlıdır2. Hukuki işlemin var olması ve sağlıklı bir şekilde sonuç doğurabilmesi için kurucu unsurlar,
1 Fikret EREN, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Yetkin Yayınları, 23. Baskı, Ankara, 2018, s. 119; Mehmet AYAN, Medeni Hukuka Giriş, Bası 6, Konya 2011, Mimoza Yayıncılık, s.118.
2 Sinan Sami AKKURT, “Hukuki İşlemlerde Geçersizlik Olguuna Genel Bir Bakış”, Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Haziran 2014, Cilt: 4 – Sayı: 1, s. 100
1
geçerlilik unsurları ve etkinlik unsurları olmak üzere üç unsur grubunun varlığı aranmaktadır3. İrade beyanı, bir hukuki işlemin varlık kazanmasını sağladığı için en önemli unsur olarak değerlendirilmekte ve “kurucu unsurlar” olarak ifade edilmektedir4. Kurucu unsurlar ile beraber varlık kazanan hukuki işlemler, “geçerlilik unsurları” ve “etkinlik unsurları” sayesinde geçerli ve etkili sonuç doğurabilme imkanı elde etmektedir5. Dolayısıyla kurucu unsurlar haricindeki unsurların eksikliği durumunda hukuki işlem varlık kazanacak ama geçerli hukuki sonuç doğuramayacaktır.
Hukuk düzeninin onaylamadığı bir hukuki işlemin geçerlilik unsurlarında eksiklik vardır. Geçerlilik unsurlarındaki bir eksiklik halinde bir hukuki işlemin geçerli şekilde kurulması ve buna bağlı sonuçlar doğurması mümkün değildir6. Örneğin resmi şekil yapılması kanunen zorunlu kılanan bir sözleşmenin resmi şekle uymadan yapılması durumunda geçerlilik unsurlarında eksiklik söz konusu olacaktır. Etkinlik unsuru ise kanuni temsilciden habersiz bir şekkilde ayırt etme gücüne sahip küçüğün borç altına girmesi durumunda söz konusu olacaktır7. Etkinlik unsurlarındaki eksiklik halinde sözleşme geçerli bir şekilde kurulmuş olmakla birlikte eksiklik tamamlanmadıkça hukuki işlem sonuç doğuramayacaktır.
Bir hukuki işlemde, asıl amaçlanan hukuki işlemin sonuç doğurmasıdır. Kurucu unsurlardai eksiklik hukuki işlemin varlık kazanmasını engelleyecek ve doğal olarak hukuki sonuç doğurmasını engelleyecektir. Benzer şekilde geçerlilik unsurları ve etkinlik unsurlarındaki bir eksiklik hukuki işlemin sonuç doğurmasını engelleyecektir. Dolayısıyla hukuki işlem unsurları arasında ayrım yapmak, pratik olmaktan ziyade teorik nitelikte olduğu savunulmaktadır8.
Özetleyecek olursak; geçersizlik kavramı bir üst kavram olarak değerlendirilmekte ve bir hukuki işlemdeki unsurlardaki eksikliğin türüne göre hukuki işlemin doğmadığını, geçersiz olduğunu veya belirli şartlar dahilinde hukuki işlemin geçersiz olacağını ifade eden hukuki müessese olarak tanımlanmaktadır9. Belirtmeliyi ki, hukuki işlemlerin geçersizliği tek tip
3 AYAN, a.g.e., s. 119
4 EREN, a.g.e., s. 120
5 EREN, a.g.e., s. 120
6 EREN, a.g.e., s. 123
7 EREN, a.g.e., s. 123
8 EREN, a.g.e., s. 124
9 AKKURT, a.g.m., s. 101. Aksi görüşte olan EREN, geçersizlik kavramını dar yorumlamaktadır. EREN’e göre sözleşmenin geçersizliği ancak sözleşme kurulduktan sonra olabilir. Bu sebeple kurucu unsurların eksikliği halinde söz konusu olan yokluk kavramı geçersizlik başlığı altında değerlendirilmemelidir. (Kaynak: EREN, a.g.e., s. 348)
2
değildir. Bir hukuki işlemdeki geçersizlik eksik olan unsura ve eksikliğin ağırlığına göre derece derece olduğu kabul edilmektedir10.
2.2. Geçersizlik Türleri
Bir hukuki işlemin kurucu unsurlarındaki bir eksiklik halinde, en ağır geçersizlik türü olan “yokluk (keenlemyekün)” gündeme gelecektir11. Kural olarak kurucu unsurlar irade beyanı olmakla birlikte bazen ek kurucu unsur da söz konusu olabilmektedir. Örneğin evlenme memuru önünde yapılmayan bir evlilik sözleşmesi yokluk yaptırımına tabi olacaktır12.
Bir hukuki işlemin varlık kazanmasına rağmen geçerlilik şartlarındaki eksikliklerin kamu düzenini ilgilendirecek boyutta olması durumunda “kesin hükümsüzlük (butlan)” yaptırımı söz konusu olacaktır13. TBK m. 27’de düzenlenen “kesin hükümsüzlük” maddesi ile kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmelerin kesin olarak hükümsüz olacağı düzenlenmiştir. Bu maddede belirtilen durumlar dışında da kesin hükümsüzlük söz konusu olabilmektedir. Örneğin bir taşınmazın devri için TMK m.1024/2 uyarınca sebebe bağlılık prensibinin kabul edilmiş olmasının doğal sonucu olarak, geçersiz bir taşınmaz sözleşmesine dayalı yapılan tasarruf işlemi de geçersiz olacaktır.
Her hukuka aykırılık kesin hükümsüzlük sonucu doğurmayacaktır14. Kesin hükümsüzlük için kamu düzenini ilgilendirecek boyutta geçerlilik unsurlarında eksiklik gerekmektedir. Örneğin, 7.000 Türk Lirasını geçen tahsilat ve ödemelerin bankalar aracılığıyla yapılması gerektiğine ilişkin düzenlemenin15 ihlali hukuka aykırılık teşkil etmekle birlikte, 7.000 TL’yi aşan para transferlerinin elden yapılması durumunda tasarrruf işlemi açısından kesin hükümsüzlük söz konusu olmayacaktır. Bu tarz hükümler “düzen hükmü” olarak ifade edilmektedir16.
10 AKKURT, a.g.m., s. 100.
11 AKKURT, a.g.m., s. 101.
12M. Kemal OĞUZMAN / Nami BARLAS, Medeni Hukuk, Giriş- Kaynaklar-Temel Kavramlar, 20. Bası, İstanbul 2014, Vedat Kitapçılık, s. 210
13 OĞUZMAN BARLAS, a.g.e., s. 212.
14 OĞUZMAN/BARLAS, a.g.e., s. 214
15 VUK mükerrer m. 257/II’de Maliye Bakanlığına verilen tevsik zorunluluğu yetkisi kapsamında çıkarılan tanınmıştır. Bu yetki kapsamında çıkarılan 459 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’nde 7000 TL’yi aşan ödemeler için tevsik zorunluluğu düzenlenmiştir.
16OĞUZMAN/BARLAS, a.g.e., s. 214
3
Kesin hükümsüzlük sadece taraflar açısından değil, herkes açısından etki doğurmaktadır17. Bu sebeple kesin hükümsüz bir sözleşmenin kesin hükümsüzlüğü herkes tarafından herkese karşı ileri sürülebilecektir. Buna ek olarak kesin hükümsüzlük hakim tarafından resen dikkate alınacaktır18.
Kanuna aykırılık barındıran bir hukuki işlemin, tam olarak kesin hükümsüz olabilmesi için menfaati ihlal edilen tarafa iptal hakkı tanınmış olması durumunda “iptal edilebilirlik” kavramından bahsedilecektir19. Bozucu yenilik doğuran hak niteliğinde olan iptal hakkının kullanılması durumunda sözleşme baştan itibaren kesin hükümsüz olacaktır20. Özellikle irade sakatlıkları olan yanılma, aldatma ve korkutma durumunda menfaati ihlal edilen tarafa TBK tarafından iptal hakkı tanınmıştır.
Kural olarak hukuki işlemin varlık kazandığı anda geçerlilik unsurlarının varlığı aranır. Ancak kanun koyucu istisnai olarak hukuki işlem yapıldıktan sonra da bazı geçerlilik unsurlarının tamamlanabileceğini düzenmiştir21. Bu tarz geçerlilik unsurlarının eksik olması durumunda “noksanlık (tek taraflı bağlamazlık)” yaptırımı gündeme gelecektir. Örneğin, ayırt etme gücüne sahip küçüğün velisinden izinsiz borç altına girmesi durumunda noksanlık söz konusu olacaktır. Noksanlık sonradan tamamlanarak sözleşme baştan itibaren geçerli hale getirilebilecektir22. Noksanlığın tamamlanmaması durumunda ise kesin hükümsüzlük yaptırımı söz konusu olacaktır.
Bir hukuki işlem sadece tarafları açısından geçerlilik kazanıp, başka kişiler açısından geçerlilik kazanamadığı durumlarda “nisbi etkisizlik” yaptırımı söz konusu olmaktadır23. Örneğin, TBK m. 186’da düzenlenen alacağın temlikinin borçluya bildirilmemesi durumunda iyiniyetli borçlu açısından sonuç doğurmaması nisbi etkisizliğe bir örnektir.
17 AKKURT, a.g.m., s. 104.
18 AKKURT, a.g.m., s. 104.
19 OĞUZMAN/, BARLAS, a.g.e., s.220. 20 AKKURT, a.g.m., s. 124.
21 AKKURT, a.g.m., s. 126.
22 AKKURT, a.g.m., s. 127.
23 AKKURT, a.g.m., s. 128.
4
2.3. Geçersizlik Sonucu İfa Edilmiş Edimler İçin İade Borcu
İade borcu kavramı ile tarafların ifa etmiş olduğu edimlerin iadesi başka bir ifadeyle tasfiyesi veya eski hale getirilmesi kastedilmektedir24. İade borcu, çok çeşitli durumlarda gündeme gelebilmektedir. Örneğin, TBK m. 334’te kiralananın geri verilmesine ilişkin kiracı için kanuni iade borcu söz konusudur. Kanuni iade borcu dışında; bir bozucu şartın gerçekleşmesi, temerrüt üzerine sözleşmeden dönülmesi, TBK m. 136 bağlamında sözleşme kurulduktan gerçekleşen sonra kusursuz ifa imkansızlığı, paranın karışması25 gibi pekçok durumda iade borcu gündeme gelebilecektir.
Edimlerin ifa edilmiş olmasından sonra çeşitli sebeplerle gündeme gelebilen iade borcu ile hukuki ilişkinin tasfiyesi amaçlanmatadır. Bu sebeple edimlerin iadesi yerine edimlerin tasfiyesi ifadesi de kullanılabilmektedir26.
Çalışmamız kapsamında geçersizlik sonucu gündeme gelen iade borcunu değerlendireceğiz. Geçersiz bir sözleşmeye rağmen ifa edilmiş edimlerin nasıl tasfiye olacağını inceleyeceğiz. Bir sözleşmenin geçersiz olması durumunda, iade borcunun hangi hukuki gerekçeye dayanacağı noktasında ciddi tartışmalar vardır. Özellikle bu durum taşınırlara ilişkin edimlerin ifa edilmiş olması durumunda daha belirgin hale gelmektedir. Bir borçlandırıcı işlem olan taşınır satış sözleşmesi kurulduktan sonra; taraflar, edimlerin ifası amacıyla mülkiyetin devri sonucunu doğuran tasarruf işlemi yapacaklardır27. Böyle bir durumda borçlandırıcı işlemdeki geçersizliğin, tasarruf işlemini etkileyip etkilemeyeceği doktrinde tartışmalıdır. Zira mevzuatta, taşınmaz satış sözleşmeleri açısından TMK 1024/2 hükmü uyarınca söz konusu olan sebebe bağlılık ilkesine benzer bir hüküm taşınırlar için yoktur. Taşınırlara ilişkin tasarruf işleminin geçerli olup olmayacağı noktasında iki ana görüş bulunmaktadır. Doktrindeki bir kısım yazarlar, soyutluk prensibini savunurken28; diğer yazarlar sebebe bağlılık prensibini
24 Tuba AKÇURA KARAMAN, “Sona Ermiş veya Geçersiz Sözleşmelerde Tarafların İfa Etmiş Oldukları Edimlerin İadesi”, Galatasaray Dergisi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2018/1, s. 287.
25 Doktrindeki baskın görüşe göre paranın karışması durumunda parası karışan mülkiyet hakkını kaybeder ve sebepsiz zenginleşmeye dayalı talep hakkı kazanır (Kaynak: M. Kemal OĞUZMAN, Özer SELİÇİ, Saibe OKTAY-ÖZDEMİR, Eşya Hukuku, Filiz Kitabevi, 2020, s. 879). Azınlık görüşe göre ise paranın karşıması durumunda TMK 776’ya dayalı paylı mülkiyetten kaynaklanan ayni talepte bulunma hakkı söz konusu olacaktır (Kaynak: Haluk BURCUOĞLU, “Paranın Başkasının Parası ile Karışması Üstüne Bir Denem” Prof. Dr. Faruk Erem’e armağan, Ankara 1999, s.86 vd.).
26 AKÇURA KARAMAN, a.g.m., s. 285
27 EREN, a.g.e., s. 186
28 Görüşler için bkz. AKÇURA KARAMAN, a.g.m., s.288 dipnot 1’deki yazarlar.
5
benimsemiştir29. Soyutluk prensibinin benimsenmiş olması durumunda, sözleşmedeki geçersizlik tasarruf işlemini etkilemeyecektir. Dolayısıyla geçersiz bir sözleşme ile taşınırın mülkiyetinin devri gerçekleştirilebilecektir. Sebebe bağlılık prensibinin benimsenmiş olması durumunda ise mülkiyetin devri gerçekleşmemiş olacaktır.
Sebebe bağlılık veya soyutluk prensibine ilişkin tartışma teorik olmanın ötesinde pratik hayatta yansımları olan sonuçlar doğurmaktadır. Sebebe bağlılık prensibi benimsenirse taşınırın mülkiyeti devredilmemiş olduğu için iade borcu mülkiyet hakkına dayanacaktır. Böyle bir durumda ayni nitelikte iade talebi gündeme gelecektir30. Ayni hakka dayalı talepler için zamanaşımı söz konusu olmayacaktır31. Soyutluk prensibi benimsenirse taşınırın mülkiyeti devredilmiş olacağı için iade borcu TBK m. 77 vd. düzenlenen sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayanacaktır. Böyle bir durumda nisbi hakka dayalı iade talebi gündeme gelecektir32. Ayni hakka dayalı iade talebi bir süre kısıtlamasına tabi değilken sebepsiz zenginleşmeye dayalı iade talebi TBK m. 82 uyarınca iki yıllık zamanaşımına tabidir. İade talebinin sebepsiz zenginleşmeye dayalı olması, zamanaşımının oldukça kısalması dışında dezavantajlara da sebep olmaktadır. Sebepsiz zenginleşmeye dayalı iade borçlarında; taraflardan hangisinin önce ifa etmesine ilişkin bir hüküm olmaması, iade borcunun kapsamının belirsiz olması, hasara kimin katlanacağının belirsiz olması gibi dezavanatjlar söz konusudur. Bu sebeple sebepsiz zenginleşmeye dayalı iade talepleri doktrin ve uygulama tarafından daraltılmaya çalışılmmakta, iade borçlarına alternatif dayanaklar oluşturulma eğilimi gözlemlenmektedir33. Aşağı da izah edeceğimiz üzere, bu dezavantajları engellemek amacıyla bir tür tasfiye ilişkisi olan temerrüd sebebiyle sözleşmeden dönme için geliştirilen yeni dönme teorisinden faydanılmıştır.
Temerrüd sebebiyle sözleşmeden dönülmesi durumunda da iade borcu gündeme gelmektedir. Klasik dönme teorisine34 göre sözleşmeden dönülmesi durumunda sözleşme geçmişe etkili olarak ortadan kalkacatır. Yeni dönme teorisine35 göre ise sözleşmeden dönülmesi durumunda sözleşme sona ermemekte ve nitelik değiştirerek tasfiye ilişkisinin dayanığını oluşturan hukuki
29 Görüşler için bkz. AKÇURA KARAMAN, a.g.m., s.288 dipnot 3’teki yazarlar. 30 AKÇURA KARAMAN, a.g.m., s. 289
31 OĞUZMAN/SELİÇİ/OKTAY-ÖZDEMİR, a.g.e., s.857
32 AKÇURA KARAMAN, a.g.m., s. 290
33 AKÇURA KARAMAN, a.g.m., s.291
34 M. Kemal OĞUZMAN, M. Turgut ÖZ, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. 1, 11. Bası, İstanbul 2013, s.529 35 Rona SEROZAN, Sözleşmeden Dönme, Vedat Kitaçılık, İstanbul, 2007, s. 78 vd.; EREN, a.g.e., s. 1151.
6
ilişkiye dönüşmektedir. Dolayısıyla klasik dönme teorisinin benimsenmesi durumunda iade borcunun dayanağı sebepsiz zenginleşme hükümleri olacak iken36, yeni dönme teorisinin benimsenmesi durumunda iade borcunun dayanağı sözleşme olacaktır. Bu bağlamda klasik dönme görüşü kabul edilirse sebepsiz zenginleşme hükümleri dolayısıyla iki yıllık bir zamanaşımı söz konusu olacakken, yeni dönme görüşü kabul edilirse sözleşmeler için geçerli olan TBK m. 146’daki on yıllık zamanaşımı söz konusu olacaktır37. Sözleşmeden dönme sonrası gerçekleşen edimlerin iadesine ilişkin ortaya atılan yeni dönme teorisi tasfiye süreçlerine ilişkin yeni bir perspektif sunmuştur. Bu görüş, başka sebeplerle doğan iade borçlarını da etkilemiştir. Yeni dönme teorisinin benimsediği tasfiye ilişkisine paralel şekilde geçersiz sözleşmeler için de sözleşmeye dayalı tasfiye kurallarının uygulanması gerektiği savunulmaktadır38. Zira, geçersiz bir sözleşmenin tarafları arasında bir hukuki temas gerçekleşmiştir. Sözleşme geçersiz olsa da taraflar arasında sözleşmeye ilişkin bir hukuki süreç başlamıştır. Geçersiz bir sözleşmenin tasfiyesi ile temerrüd sebebiyle sona eren bir sözleşemenin tasfiyesi arasında ciddi farklılıkların olması hakkaniyet duygusunun zedelemektedir. İki durumda da sözleşme taraflarının menfaatleri benzerdir. Sözleşme kurulduktan sonra gerçekleşen tasfiyesindeki menfaatler ile geçersiz bir sözleşmenin tasfiyesindeki menfaatler ayırt edilemeyecek kadar paraleldir39.
Yukarıda özet olarak izah ettiğimiz üzere iade borcu; ayni nitelikte bir talebe dayanabileceği gibi nisbi bir talebe de dayanabilir. Nisbi talepler; ya sebepsiz zenginleşme ya da sözleşmesel nitelikte karşımıza çıkmaktadır. Doktrin40 ve Yargıtay içtihadlarında41 mümkün olduğunca
36 Klasik dönme görüşü içinde yer alan bazı yazarlar “ayni etkili dönme” görüşünü bnimsemiştir. Bu görüşe göre sözleşmeden dönülmesi durumunda borçlandırıcı işlem ortadan kalkacaktır. Sebebe bağlılık prensibini esas alan bu görüşe göre tasarruf işlemi de geçmişe etkili olarak geçersiz olacaktır. (Kaynak: Turgut ÖZ, “Borçlu Temerrüdünde Sözleşmeden Dönmenin Bu Sözleşme Gereğince Kazanılmış Ayni Haklara Etkisi ve Klasik Dönme Kuramı ile Yeni Dönme Kuramının Kısa Bir Karşılaştırmalı Eleştirisi”, MHAD, 1985, s.131-172)
37 EREN, a.g.e., s. 1149
38 AKÇURA KARAMAN, a.g.m., s. 306
39 AKÇURA KARAMAN, a.g.m., s. 308
40 AKÇURA KARAMAN, a.g.m., s. 296
41 Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 14.3.2012 tarihli (2011/13-748 E., 2012/140 K sayılı) kararında 2000 tarihinde İsviçre Federal Mahkemesi’nin verdiği karardan / BGE 126 III 122) şu şekilde bir alıntı yapılmıştır: “... Doktrin ve içtihatlardaki hakim görüşe göre, sözleşmesel bir talebin varlığı, sebepsiz zenginleşme talebini devre dışı bırakır... Sözleşmesel bir talep mevcut olduğu sürece ne alacaklının ekonomik bir kayba uğraması, ne de borçlunun malvarlığında bir artış gerçekleşmiş olur. Sözleşme ile borçlanılan bir edimin yerine getirilmesi halinde, geçerli olarak kurulan sözleşme hukuki sebebi oluşturur ve bu nedenle edimi elde eden kişinin sebepsiz zenginleşmesinden söz edilemez. Yeni doktrin ve içtihatlarda taleplerin sebepsiz zenginleşmeden ziyade sözleşme hukukuna dayandırılması yönünde bir eğilim gözlenmektedir. Bu eğilim, sebepsiz zenginleşme hukukunun uygulama alanını genel olarak sınırlandırmaktadır. Bu yaklaşım, yorum veya boşluk doldurma yoluyla dahi olsa, bir talebin sözleşmeye dayandırılması mümkün olduğu sürece sebepsiz zenginleşme talebinin söz konusu olamayacağı şeklindeki görüşü güçlendirmektedir”
7
sözleşmeye dayalı iade taleplerin sebepsiz zenginleşmeye dayalı iade taleplerine göre ön plana çıkarılması gerektiği savunulmaktadır. Hatta Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun bir kararında42 “culpa in contrahendo (akit öncesi sorumluluk)” kurallarının geçersiz sözleşmelerde uygulanmasını sağlayarak iade taleplerinin sözleşmesel nitelikte olduğuna hükmetmiştir. Bununla birlikte iade borcunun dayanağı ne olursa olsun, iade borcuyla amaçlanan malvarlığında haksız veya sebepsiz şekilde gerçekleşen malvarlığı devirlerinin düzeltilmesi ve tarafların durmunun eski haline getirilmesidir43.
- TAŞINMAZ SATIM SÖZLEŞMESİ
Taşınmaz mülkiyetinin devri, taşınmaz satım sözleşmesine karakterini veren borçtur. TMK m. 704 uyarınca taşınmaz mülkiyetinin konusunu şunlardır: arazi, tapu kütüğünde ayrı sayfaya kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar (örnek: üst hakkı), kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümler. TBK m. 237 vd. taşınmaz satış sözleşmesine ilişkin özel hükümler bulunmaktadır. Bu özel hükümlerin dışında kalan hususlarda taşınır satışına ilişkin hükümler, taşınmaz satışının niteliğine uygun düştüğü ölçüde taşınmaz satış sözleşmesi için kıyasen uygulanacaktır44.
TBK m. 237 ve TMK m. 706’da taşınmaz satış sözleşmesinin resmi şekilde yapılması gerektiği düzenlenmiştir. Resmi şekil ifadesi ile Tapu Kanunu m. 26 uyarınca tapu sicil memurları tarafından düzenlenen taşınmaz satış sözleşmeleri anlaşılmaktadır.
Taşınmaz satış sözleşmesinde; satıcı taşınmazın mülkiyetini devretmekle, alıcı ise bedeli ödemekle yükümlüdür. TMK m. 705/1’deki “Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması, tescille olur”
42 Yarg. HGK, 11.06.2003, 13-414/410: “Akit öncesi sorumluluk kurallarının geçersiz sözleşmelerde de uygulanması gerektiği, geçersiz sözleşmelerden dolayı olumsuz zararın istenebileceği, bu zarar kapsamında kaçırılan fırsat karşılığının da bulunduğu, olumsuz zararın bazı özel durumlarda olumlu zarar kadar dahi olabileceği, MK.’nun 2. maddesine akdin geçersizliğinin ileri sürülemeyeceği hallerdeki kavramları, hep bu zaruretin sonucu ortaya konulan düşünce ve uygulamalardır. Yargının asıl görevi toplumun huzurunu sağlamaktır. Bunun için uygulanması gereken kurallar, mevcut yasaların ışığında bu yasa hükümlerine aykırı düşmeyecek şekilde yorumlanıp uygulanmalıdır”
43 AKÇURA KARAMAN, a.g.m., s. 291
44 Aydın ZEVKLİLER, K. Emre GÖKYAYLA, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 16. Bası, Ankara 2016, Turhan Kitabevi, s. 61
8
düzenlemesi ile uyarınca taşınmaz mülkiyetinin devredilmesi için tescil işleminin tamamlanması gerekmektedir45.
- TAŞINMAZ SATIM SÖZLEŞMESİNDE GEÇERSİZLİK 4.1. Genel Olarak
Taşınmaz satış sözleşmesinde geçersizlik çok farklı sebeplerle gündeme gelebilecek olsa dahi uygulamada sıklıkla karşılaşılan geçersizlik sebebi şekle aykırılıktan kaynaklanmaktadır46. Taşınmaz satış sözleşmesi TBK m. 237 uyarınca resmi şekle tabidir. Uygulamada resmi şekle riayet etmeden adi yazılı şekil ile taşınmaz satış sözleşmesi yapıldığı görülmektedir. Resmi şekle aykırı şekilde yapıldığı için geçersizlik yaptırımı ile karşılaşan satış sözleşmeleri “haricen satış” olarak ifade edilmektedir47.
Resmi şekle uyulmadan yapılan taşınmaz satış sözleşmeleri geçersiz olacaktır. Ancak böyle bir durumda hangi geçersizlik türünün uygulanacağı noktasında doktrinde tartışma vardır. Yargıtay’ın48 da benimsediği baskın görüşe göre49 haricen satış durumunda kesin hükümsüzlük söz konusu olacaktır. Sözleşme varlık kazanmakla birlikte hukuki sonuç doğuramayacaktır. Kesin hükümsüzlük durumuna geçersizlik, taraflarca ileri sürülmesine gerek olmaksızın hakim tarafından resen dikkate alınacaktır50. Diğer görüşe göre51 ise resmi şekil şartına aykırılıkta kendine özgü geçersizlik söz konusu olacaktır. Bu görüşe göre şekle aykırılık hakim tarafından
45 Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu, 30.09.1988 tarih, 1987/2 E. ve 1988/2 K. sayılı karar: “Öncelikle “ifa” sözüyle, taşınmaz mülkiyetini geçirme borcu doğuran sözleşmelerde şekil noksanlığı veya şekilsizlik bulunmasına rağmen tapuda tescil işleminin yapılmış olması amaçlanmaktadır. Çünkü taşınmaz mülkiyetini geçirme borcunun ifası tapuda yapılan bir tescil işlemi ile yerine getirilmiş olur”
46 Tuğba KEÇECİ, Haricen Satış, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Üniversitesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2009, s.9.
47 KEÇECİ, a.g.e., s. 2.
48 YHGK, E. 1979/15-1613, K. 1982/565, T. 09.06.1982: “Davalının eser meydana getirme borcunu kapsayan sözleşmenin şekle bağlı olmamasına karşılık, davacı arsa sahibinin pay mülkiyetini davalıya devir borcu için, yasalarda öngörülen resmi şekle uygun bir sözleşmenin varlığı zorunlu olmaktadır... Anılan yasa hükümlerinin öngördüğü biçimde yapılmayan sözleşmeler hukuken geçersizdir. Çünkü burada öngörülen şekil, sözleşmenin geçerlik koşulu olup, kamu düzenine ilişkindir. Bu nedenledir ki, gerek mahkeme ve gerekse Yargıtayca doğrudan doğruya gözönünde tutulur. ...Öte yandan, olayımızda sözleşmeden doğan karşılıklı hak ve borçlar da taraflarca tamamen yerine getirmiş değildir. Hal böyle olunca, MK. m. 2’de ifadesini bulan afaki iyiniyet kuralının bu davada uygulanması ve bu nedenle sözleşmenin geçerli sayılması da düşünülemez. Çünkü bu kural, ancak, sözleşmenin tamamen ifa edildiği haller için geçerlidir.”
49 KEÇECİ, a.g.e., s. 43 dipnot 64’teki yazarlar 50 KEÇECİ, a.g.e., s. 44
51 KEÇECİ, a.g.e., s. 45 dipnot 66’daki yazarlar
9
resen dikkate alınamayacak ve sadece sözleşmenin tarafları tarafından defi olarak ileri sürülebilecektir52. Kendine özgü geçersizlik görüşü benimsendiğinde tarafların sözleşmeden doğan borçları ifa etmiş olması ve birbirlerine karşı bir talepte bulunmaması durumunda üçüncü kişiler sözleşmenin geçersizliğini iddia edemeyecek ve sözlemenin bağlayıcı olmadığını ileri süremeyeceklerdir53.
Taşınmazı mülkiyetinin devri açısından tescil işlemi kurucu unsur olmakla birlikte tek başına yeterli değildir54. Taşınmaz mülkiyetinin devri için TMK m.1024/2’deki “Bağlayıcı olmayan bir hukukî işleme dayanan veya hukukî sebepten yoksun bulunan tescil yolsuzdur” düzenlenmesi gündeme gelecek ve sebebe bağlılık prensibi uygulanacaktır. Bu kapsamda geçersiz bir taşınmaz satış sözleşmesine dayalı olarak yapılan tescil, yolsuz tescil olarak değerlendirilecektir. Yolsuz tescil durumunda taşınmaz mülkiyetinin devri gerçekleşmeyecek ve TMK m 1025 uyarınca tapu sicilinin düzeltilmesi davasının açılması ile yolsuz tescilin düzeltilmesi sağlanacaktır.
4.2. Geçersiz Taşınmaz Satım Sözleşmesinde İade Borcu 4.2.1. Genel Olarak
Geçersiz bir taşınmaz satım sözleşmesi olmasına rağmen taraflar geçerli bir sözleşme olduğu algısıyla edimleri ifa etmiş olabilirler. Bu durumda ifa edilmiş edimlerin iade borcu kapsamında tasfiyesi gerçekleştirilecektir.
Geçersiz bir satış sözleşmesine dayalı olarak taşınmaz üzerinde zilyet olan alıcı, sözleşme kapsamında ödediği bedeli alana kadar iyiniyetli zilyet olmaya devam eder55. Yargıtay da benzer şekilde geçersiz bir taşınmaz satış sözlşemnesinde kural olarak satıcıyı kötüniyetli değerlendirmektedir56. Yargıtay’a göre iyiniyetli alıcının elde ettiği semereler için bir tazminat ödeme veya kiralananını kullanması sebebiyle bir ecrimisil ödeme yükümlülüğü yoktur57.
52 KEÇECİ, a.g.e., s. 45
53 KEÇECİ, a.g.e., s. 57
54 OĞUZMAN/SELİÇİ/OKTAY-ÖZDEMİR, a.g.e., s. 408
55 KEÇECİ, a.g.e., s. 51
56 Yargıtay 13. HD. 26.05.1997 tarih 1997/4665 E. 1997/4807 K. sayılı kararı: “...geçersiz sözleşme yapmak, buna rağmen bu sözleşmede kararlaştırılan ödemeleri kabul ederek davacıya güven vermek suretiyle oluşan eylemlerinden dolayı kütüniyetlidirler.”
57 Yargıtay 13. HD. 12.02.2007 tarih, 2007/28 E. 2007/1644 K. sayılı kararı
10
Sebepsiz zenginleşmeye dayalı iade taleplerinin doğurduğu haksızlıklar Yargıtay tarafından erken tarihlerde fark edilmiş ve bu kapsamda bir içtihadı birleştirme kararı alınmıştır. Yargıtay 1939 tarihli İBK58 ile geçersiz bir satış sözleşmesine dayalı iade borçlarının sebepsiz zenginleşme için geçerli olan iki yıllık zamanaşımına değil, sözleşmeler için geçerli olan on yıllık sözleşme zamanaşımına tabi olacağına hükmetmiştir. Yargıtay uygulamasındaki ilgi çekiçi noktalardan biri de zamanaşımı süresinin başlangıç anına ilişkindir. Buna göre geçersiz taşınmaz satış sözleşmesinde, zamanaşımı taşınmazın devri konusunda ümidin ortadan kalktığı an başlayacaktır59. Yargıtay başka bir İBK’da60 şekle aykırılıktan dolayı geçersiz olan taşınmaz satış sözleşmeleri için TBK m.97’deki ödemezlik definin uygulanabileceğine dair bir karar vermiştir61. Ödemezlik define ilişkin TBK m. 97 hükmü karşılıklı borç yükleyen sözleşmeler için uygulama alanı bulmasına rağmen; Yargıtay hükmün uygulama alanını genişletmiştir. Bu sayede satıcı aldığı parayı iade edene kadar, alıcıdan taşınmazın zilyetliğini talep edemeceyektir. Görüldüğü üzere Yargıtay içtihadları ile beraber sebepsiz zenginleşmeye dayalı iade borcuna göre oldukça farklılık arz eden uygulmalara gitmiş ve geçersiz taşşınmaz sözleşmesinden doğan iade borçlarının tasfiyesini sözleşmeye dayalı tasfiye ilişkisine yaklaştırmıştır.
4.2.2. İade Borcunda Denkleştirici Adalet İlkesinin Uygulanması
Konusu bir miktar paranın ödenmesi olan borca, para borcu denir62. Para borcunun konusu öğretide genel kabul gören göre63: “belirli bir para birimi üzerinden belirli ya da belirlenebilir bir tutar ile ifade edilen soyut mali gücün alacaklıya kazandırılması” olarak ifade edilmektedir. Dolayısıyla para borcunda bir para birimine endeksli bir meblağın yani soyut mali gücün alacaklıya devri amaçlanmaktadır.
58 Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu, 07.06.1939 tarih, 1936/31 E. ve 1939/47 K. sayılı karar
59 Yargıtay HGK, 08.05.1987 tarih, 1986/14-679 E. 1987/358 K. sayılı karar, “...davalı satıcı taşınmaz malı satış vaadi sözleşmesinin yapılmasından sonraki bir tarihte alıcı olan davacıya teslim etmiş, davalı, davacının müdahalesinin önlenmesi yolunda da herhangi bir girişimde bulunmamış davacı iyiniyetle ferağın verileceği ümidini taşımıştır. Bu durum karşısında zamanaşımı söz konusu olmayacağı gibi davalının çelişkili davranışı da objektif iyiniyet kuralları ile bağdaşmaz.”
60 10.07.1940 tarih ve 2/77 sayılı İBK
61 OĞUZMAN/SELİÇİ/OKTAY-ÖZDEMİR, a.g.e., s. 418
62 Nami BARLAS, Para Borçlarının İfasında Borçlunun Temerrüdü ve Bu Temerrüt Açısından Düzenlenen Genel Sonuçlar, İstanbul, Kazancı Kitap Ticaret, 1992, s.10
63 K. Ali SONAT, Nakit Dışı Ödeme Usulleri Çerçevesinde Para Borcunun Banka Havalesi Yoluyla Ödenmesi, Galatasaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, 2010, s.7
11
Para borcu bir meblağ (miktar) borcudur64. Yani para borcu ile alacaklıya belli bir paranın ödenmesinden ziyade belli bir para birimine endeksli değere karşılık gelen paranın ödenmesi amaçlanmaktadır. İşin esasında, para borcu için değerin karşı tarafa aktarılması önemlidir. Para; bu noktada, bir değer taşıyıcısı gibi işlem görmektedir.
Para borcunun meblağ borcu olmasının bir sonucu da “nominal değer ilkesi”dir65. Bu ilkenin doğal sonucu olarak paranın uğradığı değer kaybı tazminat konusu yapılamayacaktır. Para borcunun doğumu ile ifası arasındaki süreçte borç konusu para biriminde meydana gelen devalüasyon riski alacaklının, revalüasyon riski ise borçlunun üstündedir. Zira para borcunun konusu belli bir miktardaki para biriminin transferidir. Para biriminin ekonomik olarak karşılığının ne olacağı para borcunun konusu değildir.
Geçersiz bir taşınmaz satış sözleşmesinde taraflar ifa etmiş oldukları edimleri iade edeceklerdir. Ancak bedel iadesinin söz konusu olduğu durumlarda, nominal değer ilkesinin uygulanması ile beraber adalet duygusunu zedeleyen uygulamalar söz konusu olacaktır. Edimlerin iadesinin, ifadan yıllar sonra gerçekleştirileceği göz önüne alınırsa -Türkiye gibi enflasyonun yüksek olduğu ülkelerde- nominal değer ilkesinin bir sonucu olarak para alacağında ciddi bir değer kaybı yaşanacaktır66. Enflasyon ile değer kaybına uğrayan para borcunun, değer kaybetmiş hali ile iade edilmesi durumu anayasal olarak mülkiyet hakkının ihlali niteliğinde değerlendirilmektedir67. Böyle bir uygulamanın hakkaniyete ve ekonomik hayatın gereklerine aykırı olacağı savunulmaktadır.
Yukarıda açıkladığımız durumlar Yargıtay tarafından dikkate alınarak özel bir içtihad geliştirilmiştir. Yargıtay; geçersiz sözleşmelerdeki bedel iadesinde, paradaki değer kaybınının önlenmesi amacıyla “denkleştirici adalet ilkesi”ni müstekar bir şekilde kabul etmektedir68. Yargıtay, denkleştirici adalet ilkesi kavramınu şu şekilde tanımlamaktadır69: “haklı bir sebebe dayanmadan başkasının mal varlığından istifade ederek, kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve bir eski hale getirme yükümlülüğü”.
64 BARLAS, a.g.e., s. 13; Zeynep Şeyma CEYLAN, Para Borçlarının İfasında Faiz, Filiz Kitabevi, 2020, s.16. 65 CEYLAN, a.g.e., s.16
66 Özgür DUMAN, “Enflasyon Karşısında Para Alacaklarının Korunması Ve Mülkiyet Hakkı”, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, Aralık 2018, Yıl: 6, Sayı: 12, s. 401
67 DUMAN, a.g.m., s. 455
68 AKÇURA KARAMAN, a.g.m., s. 316
69 YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ Tarih: 05.11.2018 Esas: 2018/7033 Karar: 2018/11035
12
Yargıtay bir kararında70 “...Taraflar arasındaki konut satışına ilişkin sözleşmenin adi yazılı şekilde yapıldığı ve geçersiz olduğu mahkemenin kabulündedir. Bu durumda, taraflar arasındaki ilişki haksız iktisap kuralları uyarınca tasye edilirken denkleştirici adalet kuralı hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir. Bu husus hem hakkaniyetin hem de adaletin bir gereğidir. Bu bakımdan iadeye karar verilirken satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması gerekir. Aksi halde, iade dışındaki zenginleşme iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme olarak kalacaktır...” şeklinde karar vererek bedel iadesi yapılırken denkleştirici adalet ilkesine dikkat edilmesine ve paranın ilk alım gücündeki değerine ulaştırılması gerektiğine hükmetmiştir.
Alım gücünün farklı ekonomik yöntemlerle belirlenmesi mümkündür. Bedelin dövize endeksli olarak alım gücü korunabileceği gibi altın benzeri emtialara endeksli olarak da alım gücünün korunmasına hükmedilmesi mümkündür. Yargıtay alım gücünün korunması noktasında kapsamlı bir bilirkişi raporu hazırlanmasını talep etmekte ve çeşitli ekonomik etkenlerin dikkate alınarak alım gücünün belirlenmesi gerektiğini söylemektedir. Bu noktada Yargıtay’ın içtihadı şu şekildedir71: “...davacı tarafından ödenen satış bedelinin iş bu dava tarihinde ulaşacağı alım gücü; çeşitli ekonomik etkenler ( enflasyon, ÜFE, TÜFE, faiz, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar vs olmak üzere en az 5 etken) tek tek uygulandıktan sonra bunların ortalaması alınmak suretiyle belirlenmesi istenilmesi ve varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken...”. Dolayısıyla denkleştirici adalet ilkesi bağlamında alım gücü korunması için beş farklı ekonomik etken dikkate alınarak bilirkişi raporu tanzim edilmesi gerekmektedir.
4.3. İade Borcunun Hakkın Kötüye Kullanılması Yasağı Kapsamına Girmesi
Türk Hukukunda hak sahibi, hakkını kullanma noktasında tam bir serbestlik içerisinde değildir. TMK m. 2/2’de “Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz” ifadesi ile bir hakkın amacına aykırı olarak kullanılmasınını dürüstlük kuralına aykırı olduğu düzenlenmiştir72. Dolayısıyla geçersizlik yaptırımları değerlendirilirken hukukun amacı olan adalet, şekle feda edilmemeli ve adalet duygusununu zedeleyen kötüniyetli talepler
70 Yargıtay 3. H.D., 07.05.2013 tarih ve 2013/5002 E. – 2013/7449 K. Sayılı Kararı
71 YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ Tarih: 05.11.2018 Esas: 2018/7033 Karar: 2018/11035 72 OĞUZMAN/BARLAS, a.g.e., s.254
13
korunmamalıdır. Hakkın kötüye kullanılıp kullanılmadığına ilişkin değerlendirme hakim tarafından resen yapılacaktır73. Hakkın kötüye kullanılması yasağı ile beraber geçersiz bir taşınmaz satış sözleşmesine uygulanacak kesin hükümsüzlük yaptırımın sebep olabileceği adalet duygusunu zedeleyen durumlar önlenmeye ve yumuşatılmaya çalışılmaktadır74. Bu görüşlere paralel olarak Yargıtay da hakkın kötüye kullanılması yasağını kapsamında yer alan sözleşmenin geçersizliğine ilişkin talepleri korumamaktadır75.
Yargıtay; geçersiz sözleşmenin üzerinden çok uzun süre geçmesinden sonra geçersizliğin ileri sürülmesinin76, geçersiz sözleşmenin mutlaka ifa edileceği noktasında bir tarafın diğer taraftaki güven duygusu haksız şekilde kuvvetlendilmiş olması durumunda güven veren tarafın geçersizliği ileri sürmesinin77 hakkın kötüye kullanımı kapsamında olduğuna karar vermiştir.
- SONUÇ
İade borcu çeşitli hukuki sebeplerle gündeme gelebilmektedir. Hukuki sebeplerin farklı olması durumunda oldukça benzer nitelikteki tasfiye ilişkilerine farklı hükümlerin uygulanması söz konusu olabilmektedir. Uygulanan hükümler arasında ciddi farklıkların olması adalet duygusuna zarar vermektedir. Bu sebeple Yargıtay ve doktrin tasfiye ilişkileri için alternatif çözümler bulmaya çalışmıştır. Ancak alternatif çözümlerin tam anlamıyla belli bir tutarlılık içerisinde olmadığı görülmektedir. Bu kapsamda tasfiye ilişkileri için genel bir düzenlemenin getirilmesi hukuki belirlilik açısından uygun olacaktır. Bu kapsamda Almanya’da 2002 yılında yürürlüğe giren BGB m. 346’dan ilham alınabilir. Szö konusu düzenleme ile beraber genel nitelikli bir iade borcu düzenlemesi getirilmiştir.
73 OĞUZMAN BARLAS, a.g.e., s.265
74 KEÇECİ, a.g.e., s. 58
75 Yargıtay 13. HD. 15.01.1991 tarih, 1990/5909 E. ve 1991/238 K. sayılı karar: “...açıklanan tartışmasız olgular ile tarafların sözleşme yapılması sırasında ve daha sonraki davranışları, olayın kendine özgü özellikleri birlikte değerlendirildiğinde, davalının şekil noksanlığı nedeniyle geçersizliğini ileri sürmesi tam anlamıyla hakkın kötüye kullanılması olacağından kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır.”
76 Yargıtay 11. HD., 11.09.2000 tarih, 2000/5430 E. ve 2000/6618 K. sayılı karar
77 Yargıtay HGK., 27.11.1986 tarih, 1996/13-701 E. ve 1996/840 K. sayılı karar
14
AKÇURA KARAMAN, Tuba
AKKURT, Sinan Sami
AYAN, Mehmet
BARLAS, Nami:
BURCUOĞLU, Haluk
CEYLAN, Zeynep Şeyma:
DUMAN, Özgür
KAYNAKÇA
“Sona Ermiş veya Geçersiz Sözleşmelerde Tarafların İfa Etmiş Oldukları Edimlerin İadesi”, Galatasaray Dergisi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2018/1, s. 285-333.
“Hukuki İşlemlerde Geçersizlik Olguuna Genel Bir Bakış”, Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Haziran 2014, Cilt: 4 – Sayı: 1, s. 99-131.
Medeni Hukuka Giriş, Bası 6, Konya 2011, Mimoza Yayıncılık.
Para Borçlarının İfasında Borçlunun Temerrüdü ve Bu Temerrüt Açısından Düzenlenen Genel Sonuçlar, İstanbul, Kazancı Kitap Ticaret, 1992.
“Paranın Başkasının Parası ile Karışması Üstüne Bir Deneme”, Prof. Dr. Faruk Erem’e Armağan, Ankara 1999.
Para Borçlarının İfasında Faiz, Filiz Kitabevi, 2020.
“Enflasyon Karşısında Para Alacaklarının Korunması V e Mülkiyet Hakkı”, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, Aralık 2018, Yıl: 6, Sayı: 12, s. 401-462.
15
EREN, Fikret:
KEÇECİ, Tuğba
OĞUZMAN, M. Kemal / BARLAS, Nami
OĞUZMAN, M. Kemal/SELİÇİ, Özer/ OKTAY-ÖZDEMİR Saibe:
OĞUZMAN, M. Kemal / ÖZ, M. Turgut
ÖZ, Turgut
Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Yetkin Yayınları, 23. Baskı, Ankara, 2018.
Haricen Satış, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Üniversitesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2009.
Medeni Hukuk, Giriş- Kaynaklar-Temel Kavramlar, 20. Bası, İstanbul 2014, Vedat Kitapçılık.
Eşya Hukuku, Filiz Kitabevi, 2020.
Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. 1, 11. Bası, İstanbul 2013.
“Borçlu Temerrüdünde Sözleşmeden Dönmenin Bu Sözleşme Gereğince Kazanılmış Ayni Haklara Etkisi ve Klasik Dönme Kuramı ile Yeni Dönme Kuramının Kısa Bir Karşılaştırmalı Eleştirisi”, MHAD, 1985, s.131-172.
Sözleşmeden Dönme, Vedat Kitaçılık, İstanbul, 2007
Nakit Dışı Ödeme Usulleri Çerçevesinde Para Borcunun Banka Havalesi Yoluyla Ödenmesi, Galatasaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, 2010.
SEROZAN, Rona
SONAT, K. Ali:
16
ZEVKLİLER, Aydın / GÖKYAYLA, Emre
Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 16. Bası, Ankara 2016, Turhan Kitabevi.